Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

28 Mart 2013 Perşembe

1 Mayıs kutlaması 7 Mayıs'a taşınıyor



1 Mayıs kutlamaları geleneksel olarak kır eğlenceleri gibi de biliniyor. Bu yüzden, Yunanistan'da bu yıl, 1 Mayıs Hristiyanların büyük bayramı Paskalya ile aynı tarihe geldiği için ve dükkanların doğru çalışması sağlanabilinmesi için, 7 Mayıs Salı günü kutlanılacak. Böylece, ''Büyük Hafta'' her gün dükkanlar açık olacak.

http://www.dikaiologitika.gr/%CE%B5%CF%81%CE%B3%CE%B1%CF%83%CE%B9%CE%B1%CE%BA%CE%B1/%CF%80%CE%BF%CF%84%CE%B5-%CE%BC%CE%B5%CF%84%CE%B1%CF%86%CE%AD%CF%81%CE%B5%CF%84%CE%B1%CE%B9-%CE%B7-%CF%80%CF%81%CF%89%CF%84%CE%BF%CE%BC%CE%B1%CE%B3%CE%B9%CE%AC-2013.html

Doğum Sonrası Bebek Pedagojisi



Doğum sancıları anne için gereklidir. Böylece, annenin beyni prolaktin hormonu üretimini tetikler. Bu hormon sayesinde anne, çocuğuna karşı duyarlılık kazanır.

Elleri öpülesi anneler;
Hamileliğiniz sırasında sakin kalmayı becerebildiniz. Sizin için uzunca bir dönem olan 280 günü yada 9 ay 10 günü, büyük sabır ve özveriyle sükunet içinde geçirdiniz. Bu süre içinde ayni süküneti, büyük özverilerle bebeğinize de yaşattınız ve doğumla mutlu sona ulaştınız.

Yenidoğanların başlarını annenin göğsüne yaslayarak sükunet bulduğuna hemen herkes şahit olmuştur. Bunun nedeni; dış dünyanın her türlü sıkıntısından, stresinden, zamanından sonra beslenmesinden, soğuk-sıcak hava şartlarından uzak olan cenine, her yönüyle rahat bir ortam olan balonun içinde 9 ay 10 gün süreyle sesi hoş ve insana huzur veren bir müziğin eşlik etmiş olmasıdır.

Bu müzik, annenin kalp atışlarıdır. Böylece çocuğun biyolojik ritmi oluşmaktadır. Cenin bu ritim sayesinde sükünete kavuşmakta, huzur bulmaktadır. Bu şekilde, doğum sonrası ömür boyu sürecek dengeli ve huzurlu bir yaşamın temelleri anne karnında atılmaktadır. Söz konusu temeller üzerinde yükselecek olan kişiliğiyle, yeryüzünde mutedil bir yaşam sürecektir. Dünya hayatının karmaşıklığının, dengesini bozmasına izin vermeyecektir. Adeta, Necip Fazıl'ın:

'Surda bir gedik açtık.
Mukaddes mi mukaddes.
Ey kahpe rüzgar,
Artık ne yandan esersen es.'

dizelerilnde anlamını bulan, yaşam sorunlarına boyun eğmeyen dirayetli bir kişilik kazanacaktır. Bunda, ceninin anne karnındaki 280 gün süreyle aldığı eğitim etkili olacaktır.Bu sayede çocuğunuz, yaşam süresince dengeli bir hayat sürmeye muvaffak olacaktır. Dengesizliklerin, hayatını zehir etmesine izin vermeyecektir. Çünkü, anne karnındaki 280 gün boyunca adeta bunun eğitimini almış durumdadır.

3.1. Çocuğun Ruhsal Doğumu

Çocuk gelişimi psikolojisi üzerindeki bilimsel nitelikli araştırmaların temeli, 19. yy. sonlarına rastlamaktadır. "Özellikle 2. Dünya Savaşı esnasında, bilhassa, çocukların yaşadığı çeşitli travmalar, bir çok psikolog için araştırma konusu olmuştur. Söz konusu travmaların, ruh sağlığı ve kişilik gelişimi açısından ortaya çıkan olumsuzlukları araştırılmış ve bu araştırmalar yayımlanmıştır.

Bilhassa, 1950'li ve 1960'lı yıllar içinde, çocuk gelişim psikolojisi alanında yayımlanan araştırmalar arasında, ingiliz Psikanalist Margareth Mahler'in araştırmaları oldukça dikkat çekicidir. Mahler, anne- çocuk beraberliğinin ve annelik tutumunun, çocuğun kişiliği üzerinde çok etkili olduğunu, doğumu takip eden ilk aylarda anneden ayrılan çocukların:

• Ruhsal yönden geri kaldıklarını,
• Güvensiz bir kişilik geliştirdiklerini, ileri sürmektedir. [Mahler, The Psychological Birth of the Human infant, 1957]

Mahler'in araştırmalarını, Rene Spitz'in ve John Bowlby'nin araştırmaları izlemiştir. Bu iki araştırmada; 0-4 yaş arasında:

• Anne sevgisinin,
• Anne korumasının,
• Anne bakımının,
• Anne beraberliğinin,

çocuk kişiliği üzerindeki etkileri incelenmekte, 0-4 yaş arası çocuk için en ideal gelişme ortamının: ANNE KUCAĞI olduğu vurgulanmaktadır.

Margareth Mahler'in; "Separation -individvation- Ayrılma-Birleşme teorisi, bilinenlerin AKSiNE,
bireylerdeki kişilik gelişiminin:

• Ana rahminde,
• ilk çocukluk yıllarında [0-4 yaş]
• Anne-çocuk ilişkisine bağlı olarak, şekillendiğini söylemektedir.

Ana rahmindeki embriyo, tamamen anneye bağımlı olarak yaşamını devam ettirmektedir. ikisi de bu birliktelikten hoşnuttur. Ancak bebek, zamanı geldiğinde ana rahminden ayrılacağını; anne de bebeğini doğuracağını Bilmektedir.

Bebek, beklenen bu ayrılmayı, doğumun ardından göbek kordonu kesildiğinde yaşamaktadır. Artık o, kendi ağzıyla beslenmekte ve kendi nefesiyle kanı temizlenmektedir." Böylece, fizyolojik doğum gerçekleşmiş; ruhsal doğumu başlamış olmaktadır.

3.2. Annenin Ruhsal Doğumu

Doğum yapan anne, çocuğunu doğurmakla kalmayıp, kendisi de 'ruhsal yönüyle' doğmuş olmaktadır. Anne adaylarını en çok korkutan, onları tedirgin eden 'doğum korkusu'dur. Neredeyse 'ölüm korkusu' ile eşdeğer olan bu duyguyu pek yenen yoktur. Kadınlar, isteseler de bu histen kurtulamazlar. Daha doğrusu, kurtulmaya çalışmasınlar. Korkuyu hissetmekten asla rahatsız olmasınlar. Çünkü, 'doğum korkusu' onlara Allah'ın bir hediyesidir.

Aklınızda, gönlünüzde oluşan ve yaşamınız süresince sizi huzursuz eden birçok korkunun olduğunu biliyorsunuz. Çoğu, insanın kendisinden kaynaklanmaktadır. Üstesinden gelmeden, onları yenmeden, kafanızdan gönlünüzden silmeden huzurlu bir hayatın imkansız olduğu doğrudur. işte bunlardan bir çeşidi var ki insana hava gibi, su gibi gereklidir: Doğum korkusu.

Anne adayları, kendilerine yaratılıştan sunulan, hediye edilen bu korku sayesinde; doğum yaparken, annenin beyni, korkuların ve acıların eşliğinde 'Prolaktin' isimli hormon üretir. Beyinde üretilen bu hormon vücuduna yayılmaktadır. Beynin söz konusu hormonu üretme süresi yalnızca birkaç saattir. Doğum anında ve doğumdan kısa bir süre sonra süren 'prolaktin' üretimi durur. Tekrarı da yoktur. Sadece öteki doğumda gerçekleşir.

Prolaktin hormonu sayesinde annenin duyarlılığı tavan yapar. Hormon, anne ile bebek arasındaki sinyal alış-verişi hatlarını döşemek üzere anne vücudunda süratle yayılır. Annenin bünyesi ile yenidoğan arasında ruhsal uyum, bu hormonun etkisiyle sağlanır. Birkaç gün sürebilen bu 'ruhsal kayıt' işlemi nedeniyle, anne ile bebek arasında gözle görülmeyen ve akılla çözülemeyen adeta 'elektronik şifreleme' gerçekleşmiş olmaktadır.

Sözkonusu şifreleme işlemi sayesinde bebek; kokusu, teni ve sesi ile annenin beynine kaydedilir. Böylece, anne ile bebek arasındaki hızlı, duyarlı ve sağlıklı bir 'empati'nin temelleri atılmış olur. Öyle ki; doğumda hormon üretme işlevi sekteye uğramamış olan bir anne, birkaç günlük bebeğini çaldırmış ve onunla yıllar sonra karşılaşmış olsa onu hemen tanır.

Sezeryenle doğum yapan annelerin vücudu prolaktin üretmez. Normal doğumda prolaktin hormonu salgılayan kanallar, sezeryenle doğumda faaliyet dışıdır. Böylece anne çocuğunun bilgilerini 'ruhsal kayıt' altına alamaz. Böyle bir anne ile bebek arasındaki ilişki çok resmi olur. Aralarında anne- bebek duyarlığı ve hissiyatı zayıftır. Böyle bir anne çocuğunun hiçbir sıkıntısına katlanamaz.

Annenin de konu ile ilgili ihtiyacının giderilmesi, hem babanın hem eğer varsa evdeki diğer yetişkinlerin en önemli görevidir. "Bu nedenle; çocuğun dünyaya gözlerini açtığı ilk dakikalardaki ağlama sesi, vücudu hormonla uyarılmış olan annenin hafızasında özel olarak kayıt altına alınır.

Bu ağıt -ağlama sesi- sayesinde anne, çocuğuna karşı, pedagojik bir simetri oluşturur. O yüzden de, birlikte geçirilen ilk dakikaların Hayati önemi vardır. Anne, kendi yavrusunun ağlamasını "ana ses tonu" olarak bilinçaltına özel olarak kaydeder. Böylece anne, ilerleyen aylarda ve günlerde, farklı tonlarda ağlayan bebeğinin sesini, etraf ne kadar kalabalık ve gürültülü olursa olsun, özel bir yetenekle duyabilme becerisi kazanır.

Bu açıdan bakıldığında, annenin doğum yaptığı ilk anda, kendi çocuğunun sesini duymasını engellemek, anneye verilebilecek en büyük cezalardan biridir. Anne, yorgun olmasına aldırmaksızın, kendi çocuğunun bu ilk ağıtlarını özellikle dinlemelidir. Bu an, annenin çocuğundan gelen sinyalleri alarak "annelik hormonu" salgılanması açısından da en önemli bir andır.

Doğumu takip eden ilK dakikalarda bebeğin, anne ile Ten, Göz ve Koku teması sağlanması da hayati önem taşımaktadır. Nasıl ki; bebeğin ilk sesi, annenin hafızasında "özel" kayıt altına alınıyorsa; bebeğinin tenine dokunan anne, ondan aldığı pozitif enerjiyi ve hissi yine, hafızasının en önemli yerinde saklıyor[11]." Böylece, anne-çocuk arasındaki bu ruhsal kaynaşma tüm ailenin ve tüm toplumun çıkarına uygun bir sükünet ortamının doğmasına katkı sağlayacaktır. Aksi takdirde; ne bebek büyüyünce, ne anne, ne aile ve ne de toplum yaşanacak olumsuz gelişmelerden uzak kalabilir.

3.3. Emzirme-Bebek ilişkisi ve Anne Sütü

Emzirme, doğumdan sonra anne-bebek arasında ilk dış ilişkinin kurulduğu dönemlerin başlangıcıdır. Bir başka ifadeyle "Süt Dönemi" şeklinde de ifade edilen 0-4 yaş arası çok önemli bir döneme girilmektedir. Özellikle, "temel güven" duygusunun geliştiği bu dönem; çocuğun ömrünün sonuna kadar ona gerekli olan psikososyal kazanımların oluşturulduğu şeçkin bir dönemdir.

3.3.1. Emzirmenin Fizyolojik Boyutu

Emzirme işlemi dolayısıyla anne ile bebek arasındaki iki tür "vazgeçilmez" ve uzun sürecek ilişki başlamaktadır:

1-) Bebeğin yaşaması için gerekli olan anne sütünün bebeğe verilmesi. Fizyolojik boyut denilen bu işlem, sadece çocuğun yaşam enerjisini, doğal yolla alma işlemi değildir. Aynı zamanda, 2 yıl gibi önemli bir zaman süreci içinde, bebeğin fizyolojik ve ruhsal gelişimi için gerekli olan temel besinlerin alınmasını sağlayan hayati bir olaydır.

Burada şunu özellikle belirtmek istiyoruz: Siz 6. aydan itibaren bebeğinize takviye besinler versenizde 2 yaşına kadar anne sütü vermeyi sakın ihmal etmeyin. Sebebi, bebeğin anneden ruhsal beslenmesini tamamlaması ve doyasıya, anne sevgisini yudumlaması için bir ihtiyaçtır. Öte yandan, bebeğin emme refleksi 2 yıl devam eder.

2-) Emzirmenin Pedagojik boyutu da ikinci önemli anne-bebek ilişkisidir.

3.3.2. Emzirmenin Pedagojik Boyutu

Emzirmenin Pedagojik boyutu olan anne- çocuk arasındaki ilişki ise; bebeğin anneden ruhsal açıdan beslenmesidir. "Çocuğun dünyaya gelişini takip eden ilk dakikalarda, anne ile bebek arasında mucizevi bazı olaylar yaşanır. Bunların başında, bebeğin  anne  tarafından  emzirilmesi  gelir.

Bebeğin doğumunu takip eden ilk dakika, anne ve çocukta, aynı anda bir biyometre -biyolojik kronometre- çalışmaya başlar. Bunu, ne annenin ne de bebeğin ruhu duymaz bile. Bu biyometre, anne
ile bebeğin bünyesinin birbirine uyumunu sağlar.

Örneğin; bebeğin dünyaya geldiği ilk gün, anne bünyesindeki bu biyometrik saat, çocuğun ilk ilacının hazırlanılmasının vaktinin geldiğini annenin beynine iletir. Beyne iletilen bu sinyallerle anne bünyesi, bebeğe bir Antibiyotik hazırlar.

Annenin normal sütünden biraz daha koyu olan bu ilk süte "Kolostrum" denir. Kolostrum, içerik olarak, bebeğin ilK ilacı hükmüne geçer. Anne bünyesinde çalışan bu biyometrik saat, bebeğin hangi gün, hangi saatte, neye ihtiyacı olduğunu anne beynine hatırlatır. Bu, Allah'ın sadece annelere verdiği muhteşem bir hediyedir.

6. aydan itibaren başladığınız ek besinlere rağmen çocuğunuzu 2 yıl dolu dolu emzirin. Bu durum, bebeğin özellikle "ruhsal" gelişimi için çok önemlidir.

Bahsettiğimiz biyometrik saat sayesinde anne bünyesi, bebeği günbegün takip eder. Tıpkı, kurulu bir çalar saat gibi, bebeğinin hangi ayda, hangi yaşta neye ihtiyaç duyduğunu anne beynine sinyaller göndererek hatırlatır. işte buna, Annelik İçgüdüsü adını veriyoruz. Annelik hissi sayesinde anne, bazen bilinçli bazen bilinçsiz olarak bebeğinin tüm ihtiyaçlarını karşılamak üzere harekete geçer.

Zira, bebeğin 15 günlükken ihtiyaç duyduğu besin değerleriyle; 1 aylık olduğu zamanki besin değerleri birbirinden farklıdır. Hiçbir anne, bebeğinin hangi ayda hangi besin değerine -ne kadar- ihtiyacı olduğunu bilmez.

Anne bünyesinde, bebeğin doğumu ile başlayan bu biyolojik saat, bebeğin kaç aylık olduğunu anne beynine iletir. Anne beyni, aldığı bu sinyallerle o aya en uygun olan besinleri mikrogram hesabıyla hesaplar ve anne göğsüne, bebeğe sunulmak üzere gönderir. Anne bilincinin dışında gelişen bu olay, sessiz; ama müthiş  bir  mucizeden  başka  bir  şey  değildir.

Bebeğin, günlük ihtiyacına göre içeriği yada bileşimi, her an değişen anne sütünün taklit edilmesi böylece imkansız hale gelmektedir." Tüm bu bilgiler bize, anne sütünün neden 2 yıl süreyle verilmesi gerektiği noktasında önemli açıklamalar getirmektedir.

Bazı anneler, yanlış bilgilerden dolayı çocuklarını emzirmekten erkenden vazgeçmektedirler. Onların bu tavırları, çocuklarının ruhsal gelişimlerini olumsuz etkilemektedir. Çocuğun güven duygusu gelişimi eksik kalmaktadır. Bu nedenle, ileriki yaşlarda gerek çocukla iletişimde, gerekse evde huzur ve sükunet ortamının kurulması noktasında, çocukların bir yanlarının hep eksik kaldığı görülecektir. Anneler bunu, çocuklarından gelen ve anlam veremedikleri bazı tepkiler sayesinde anlamış olacaklardır.

Hiç dikkat ettiniz mi? Bazen çocuk annesinden süt emerken Sürekli annesinin gözlerinin içine bakar. Anneler bu anı çok iyi değerlendirmeli ve aynı şekilde karşılık vermelidir. Çünkü bu görüntü, anne ile bebek arasında büyük bir Sevgi-Güven alışverişinin olduğunu göstermektedir.

Bazen çocuklar, aç olmadıkları halde annesinin memesini ister. Emermiş gibi yaparak gözleriyle annelerini süzerler veya gözlerinin içine içine bakarlar. Bu hareketi, Sevgi ihtiyacı duydukları için yaparlar. Ayrıca, Güven duygusunu yenilemek veya pekiştirmek ihtiyacında  olduklarını  belli  etmiş  olmaktalar.

Bebeğin böyle bir ihtiyacı karşısında anneler sakın bir hata yapmasın. Bu isteğini; "madem emmiyorsun, o halde karnın tok. Öyleyse yatağına yatırayım da uyu" diyerek çocuğun içten gelen bu arzusunu geri çevirmesinler.

Anneler de bebeğin hareketine bakışlarıyla karşılık versinler. Onlar için, içlerinden gelen iyi temennileri onlara mırıldansınlar. Onlar konuşamasalar da söylenenleri büyük ölçüde anlarlar. Böyle durumlar, anneler için sevgi ve güven pekiştirmeleri adına bulunmaz fırsattır.

3.3.3. Anne Sütü

Yeni doğan bebeğin, anne sütü emmesi en doğal hakkıdır. Çünkü, hiçbir besin çocuk için anne sütünün muadili yada dengi olamaz. Bu da anneye, bebeğin kendi sütüyle beslemesi noktasında vazgeçemeyeceği bir görev vermektedir. Yapay sütlerin ve yapay mamaların bu denli çoğalması, anne-bebek ilişkilerinin bozulmuş olmasına işarettir.

Anne sütü, bebeğin besin ihtiyacı için gereken tüm mineralleri ve vitaminleri içermektedir. Bunun dışında, içeriğinde, mikrop öldürücü güçlü antikorlar bulunmaktadır. Bu sayede, anne sütü emen bebeklerin, bulaşıcı hastalıklara yakalanma ihtimali çok düşüktür.

Yapay sütle veya inek sütü ile beslenen bebekler; anne sütü ile beslenen bebeklere oranla daha agresif olurlar, daha hırçın davranışlar sergilerler. Oysa anne sütü ile beslenen bebekler Yumuşak Huylu olurlar. Onlarda, Öfke ve Sinirlilik hali pek görünmez. Yapılan araştırmalar, bebeklikte yerleşen öfkeli, sinirli hallerin, kötü huyların sonradan düzeltilmesinin zor olduğunu göstermektedir.

Uyumazdan önce akşam sütünü doyasıya alan bebek, gece sütüne çoğunlukla ihtiyaç duymaz. "Birçok anne, gece ağlamalarında, bebeğin acıktığını düşünür. Hemen ona süt vermeye çalışır. Halbuki; özellikle gece ağlamalarının en son sebebi acıkma olabilir". Bilindiği gibi, bebek ağlamalarının birçok nedeni vardır. Bunlar örneğin şiddetli gaz sancısı, kulak iltihabı gibi benzer fizyolojik nedenlerdir.

Anne sütünün "besin değer", bebeğin durumuna göre her zaman değişir. Örn: 15 günlük bebek ile 2 aylık bebeğin besin ihtiyacı aynı değildir. Bileşimi sürekli değişen anne sütünün taklit edilmesi de imkônsızdır.

Deneyimlerimize dayanarak bu konuda bir hususu açıklamak istiyoruz: Erkek bebek yada çocukların, gündüz veya gece ağlamaları şiddetli oluyorsa ve görünürde hiçbir neden bulamıyorsanız, pipilerinin kabuğunu sünnetliymiş gibi olacak şekilde yukarıya sıyırın. Bazen o bölgede mikroplar, kurtçuklar birikmiş olabilir.

Çabalarınız boşa çıkmış ve hiçbir fizyolojik sebep bulamamışsanız, doktor kontrolü de yaptırdıysanız; bilin ki ağlamaları psikolojiktir. Yani bebek, Anne özlemi çekmektedir. Niyeti ve amacı emmek değildir. Anne ile birliktelik sağlamak ve bu beraberliği uzatmak arzusundadır.

Bu durumda, annenin onu sakinleştirmesi lazımdır. Bunu, ya yanına uzanarak ve ona temas ederek, göğsüne yatırarak yada bir süre onunla yatarak sağlamalıdır. Bazı psikologlar ve pedagoglar, bırakın ağlasın, ağlar ağlar susar derlerse de bu, bebeklik dönemi için yanlış bir pedagojik öneridir. Ancak, üç yaşını dolduran çocuklar için bazı şartlar altında geçerli olabilir. Örneğin, kendisi için zararlı bir nesnenin ona verilmesi için ağlayabilir, söz konusu ilke, bu gibi hallerde geçerlidir. Yada iktidar mücadelesidir.
Anne sütünün birçok özelliklerinden bazıları da şöyledir:

• Hazmı çok kolaydır
• içeriğindeki vitamin ve minerallerin hemen hemen tamamı, bebeğin vücudunda yakılır. Böylece boşaltım sistemi fazla zorlanmaz.
• Vücut organlarının gelişimini ve faaliyetlerini organize eder.
• Büyüme faktörleri içerir.
• Dişlerin gelişimi için gereken besin ve mineralleri ihtiva eder.
• Sadece bebeğin ihtiyacı kadar olan FlOR maddesi içerir.
• Kolostrum dediğimiz ilk süt olan özel ağız sütü tam 24 saat, normal anne sütü 6 saat süreyle, herhangi bir kap içinde, buzdolabına gerek duymaksızın, normal  oda  sıcaklığında  ASlA  bozulmaz.
• Dışarıdan bakteri bulaşan normal anne sütünü, buzdolabına koyduğunuzda bu bakteri 5 gün içinde tamamen kaybolur. Anne sütü pırıl pırıl bir hal alır. Bu bize, anne sütünün bakterilerle yaptığı savaşta ne kadar başarılı olduğunu kanıtlamaktadır.
• Anne sütünün içeriği, bilişimi; bebeğin ihtiyacına göre değişmektedir. Örneğin; 7 aylık doğmuş prematüre bebekle, 8 aylık doğmuş prematüre bir bebeğin anne sütleri farklı farklıdır.
• Öyle ki; bebekler büyüdükçe, sütün YAPiSi, içeriği, bebeğin ihtiyacına göre kendiliğinden değişmektedir. Hatta; annenin emzirmeye başladığı andaki sütün bileşimi ile emzirme sonuna doğru bile sütün muhtevası değişmektedir.
• Damar sertliği, yüksek tansiyon, şişmanlık gibi hastalıklar; anne sütü ile beslenen bebeklerde, daha ilk yaşlardan itibaren oluşmaz.
• Anne sütü alan bebekler; egzama, astım, alerji gibi hastalıklara karşı koruma altındadırlar.
• Sık emzirme, annenin süt miktarını arttırır.
• Bebeğini emziren annelerin 4 ile 6 ay gibi bir süre, hamile kalmaları % 100 oranında korunmuş olmaktadır. 6 aydan sonra % 15 oranında korunur.
• ilk aylarda, emzirme saati yoktur. Bebek, istediği zaman emzirilmelidir.
• Emmeden sonra bebeğe su vermeyin. Tokluk hissi uyandırır ve anne sütüne olan iştahı azalır.
• Anne vücudu en fazla 750-900 cc. civarında süt üretir. Bu miktar 6. aydan itibaren çocuğa yetmeyeceğinden ek gıdalara başlanır.

3.3.4. Bebeklerin Ek Gıda ile Beslenmesi

1-) 4-6 aylık bebeklerde anne sütüne ek olarak:
• Öğün aralarında günde 2 defa, meyve suyu veya püresi [doğal olandan]
• Öğlen, günde 1 kez sebze çorbası
• ikindi, günde 1 kez yoğurt
• Akşam, günde 1 kez muhallebi

2-) 6 aylıktan itibaren, yukarıdakilere ek olarak:
• Beyaz Peynir, reçel, ekmek, bisküvi, kraker ile kahvaltı
• Köfte, balık, tavuk, karaciğer vb. etli gıdalar

3-) 9 aylıktan sonra, yukarıdakilere ek olarak:
• Sebze maması, tahıllı çorba, makarna, şehriye çorbası
• Aile sofrasından, yiyebileceği gıdalar

4-) 7 aylık bir bebeğin, günlük beslenme örneği:
Sabah : Kibrit kutusu kadar peynir, 1 tatlı kaşığı reçel veya pekmez, ekmek ve ANNE SÜTÜ ARA ÖGÜN : 1 çay bardağı doğal meyve suyu
Öğlen : 1 köfte, 1kepçe sebze maması ve ANNE SÜTÜ
İkindi : 1 meyve püresi, 1 bisküvi, 1 çay bardağı yoğurt ve ANNE SÜTÜ
Akşam: 1 çay bardağı muhallebi ve ANNE SÜTÜ
Gece : Uyandığında açlığı varsa sadece ANNE SÜTÜ

5-) 9-12 aylık bebeğin günlük beslenme örneği:
Sabah : 1 bardak süt, 1 yumurta sarısı, peynir, 1 tatlı kaşığı reçel veya pekmez,
1 tatlı kaşığı yağ [katı yağlar hariç], 1 ince dilim ekmek veya 3-4 adet kraker. ARA ÖGÜN : Meyve püresi
Öğlen : Kıymalı sebze yemeği, dolma içleri, sebzeli köfte, kuru baklagiller, 1 dilim ekmek
Akşam : Muhallebi yada öğlen öğünün aynısı

6-) 1 yaşından sonra, özel yiyeceklere gerek yoktur. Az yağlı yemekler ve püre şeklindeki yemekler verilebilir.



Psk. Dr. Yaşar Kuru, Batı Trakya Online
kaynak : http://www.batitrakya.org/kose-yazilari/psk-dr-yasar-kuru/dogum-sonrasi-bebek-pedagojisi.html

ARENMAHALLE SORUNLARINI KONUŞMAYA DAVET



Batı Avrupa ve Balkanlar'da tarihi kentlerin canlandırılma sorunlarını dile getirmek amacıyla 29 Mart 2013 saat 18.30da FEX Müzesinde toplantı düzenlenecek. Arenmahalle'nin Korunması ve Canlandırılması için kurulan dernekten çok önemli bir konuşma gerçekleşeceğinden emin olabiliriz. Ama, tüm sorunların ortaya çıkarılması ve onlara çözüm bulunabilmesi için toplu halde katılım gerekiyor. Lütfen, bu konuda duyarlı olanlar, belirli saatte ve yerde bulunalım. Yoksa, hepimizin bildiği gibi, kendimiz olmazsak, başkalarının bizim için karar almasına izin veriyoruz.

24 Mart 2013 Pazar

İlkbahar geldi




İlkbahar veya ilkyaz, doğa döngüsünde kış ile yaz arasındaki mevsimdir. Kuzey yarım kürede Mart ve Haziran arasıdır.
İlkbaharda ağaçlar çiçek açar, hava sıcaklığı artmaya başlar. Bu mevsimde karların erimesi ve bol miktarda yağışların yağması ile su yatakları olan dereler, göller, göletler ve barajlar su ile dolar.


Baharın habercisi çiçekler
Bilhassa bu mevsimde yerel hava depresyonu olarak meydana gelen hava değişikliklerinde halk arasında Kırk İkindi adı verilen sağanak yağışlar başlar. Bu yağışlarla şiddetli gök gürültüsü, yıldırım düşmesi, dolu tehlikesi ve sel felaketleri de görülür. Bazen bu yağışlar çiftçilere çok zarar verir.
İnsanlar üzerinde de sağlık açısından olumsuz etkileri olabilir. Yorgunluk, halsizlik ilkbaharın insanlar üzerindeki olumsuz etkilerindendir. Bu duruma tıp dilinde kısaca bahar yorgunluğu denir.

Yaz saati uygulaması haftaya



Gün ışığından daha fazla yararlanmak amacıyla her yıl yapılan ileri saat (yaz saati) uygulaması kapsamında, bütün yurtta saatler, önümüzdeki hafta Pazar günü (31 Mart) 03.00'den itibaren bir saat ileri alınacak.

Kış saati uygulamasına 28 Ekim 2012 tarihinde geçilirken saatler 04.00'de bir saat geri alınmıştı. Gün ışığından daha fazla yararlanmak amacıyla yapılan uygulamaya ilişkin Bakanlar Kurulu Kararı da 25 Ocak 2013 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanmıştı.

Karar çerçevesinde, bütün yurtta saatler, 31 Mart Pazar günü saat 03.00'den (Cumartesi gününü Pazar gününe bağlayan gece) itibaren bir saat ileri alınacak. Saatler, 27 Ekim 2013 Pazar günü saat 04.00'te tekrar geri alınacak.

21 Mart 2013 Perşembe

21 Mart Dünya Down sendromu farkındalık günü


 Down sendromu 


 Down sendromu, trizomi 21; genetik düzensizlik sonucu insanın 21. kromozom çiftinde fazladan bir kromozom bulunması durumu ve bunun sonucu olarak ortaya çıkan hastalığa verilen isimdir.
 Down sendromu vücutta yapısal ve fonksiyonel değişiklikler ile karakterize edilir. Vücuttaki küçük ve büyük farklılıkların kombinasyonu yapısal olarak sergilenir.
Down sendromu sık sık zihinsel kavramadaki bozukluklar ve fiziksel gelişimin tipik yüz görünümü gibi farklı olmasıyla ilişkilendirilir. Çoğunlukla hafif veya orta seviyeli öğrenme güçlüğü gibi sorunlar taşır.
 Down sendromu gebelik sırasında ya da doğumda tanımlanabilen bir rahatsızlıktır. Down sendromuna her 800 ile 1000 doğumda 1 oranında rastlanır; istatistikler anne yaşının artışıyla bu oranın yükseldiğini göstermiştir, diğer etkenlerin payı küçüktür.
 Down sendromunun tipik yüz siması, normal kromozom sayısında sahip olan bazı insanlar da görülebilir. Ancak Down sendromunda buna ek olarak; el ayasında çift yerine tek derin olarak bulunan avuç içi çizgisi, epikantik katlanmanın neden olduğu badem biçimli göz, palebral yarık, düşük kas tonusu, ayak baş parmağıyla ikinci parmak arası daha büyük bir boşluk ve sarkık dil morfolojisi görülebilir. Bu semptomların hepsi görülecek diye bir kural yoktur, bazıları olup bazıları olmayabilir. Down sendromunun sağlığa getirdiği sorunların başında ise konjenital kalp yetmezliği riskleri, gastroözafagal reflü hastalığı, tekrarlayan kulak enfeksiyonları, obstürktüf uyku apnesi ve tiroid bozuklukları riskleri sayılabilir.
 Çocukluğun erken dönemlerinde sağlanacak olan aile ve tıp desteği ile erken müdahale sayesinde Down sendromlu insanlar destekle toplumla bütünleşik bir hayat kurabilirler.

18 Mart 2013 Pazartesi

YARIŞMA


Arenmahalle Sakinleri


 YARIŞMA

 ÖDÜL - TOÇEK'in 17-18-19 Mayıs tarihlerinde İskeçe'de sahneye çıkaracağı ''YEDİ KOCALI HÜRMÜZ'' adlı tiyatro gösterisine BİLET.

 Gurubumuza şimdiye kadar desteğiniz için sizlere teşekkür etmek için, gurubun yöneticileri size hediyeli bir yarışma hazırlamasına karar verdi. Yarışmamız çok kolay. Katılmanız için yapacağınız tek şey, 10 Mayıs 2013 tarihine kadar bu sayfaya mahallemizin BİR fotoğrafını yüklemeniz gerekiyor. Yüklenen fotoğraflardan en çok ''beğen''i alan, yarışmamızın galibi sayılacak.

 Tek DİKKAT edilecek konu ise, fotoğraflarınızı en geç 10 Mayıs'a kadar yüklemeniz gerekiyor. Oylama ise 15 Mayıs'a kadar ''beğen''i kabul edecektir. Konusu önemli değil, portre olabilir, manzara olabilir veya bir olayın gerçekleştiği an olabilir. Sadece kendinizin olsun.


 February 27 at 8:31pm

15 Mart 2013 Cuma

Our neighborhood



Arenmahallemizin güzellikleri, dünya çapı tanıtım filmi.

7 BÜYÜK SÖZ


                                                              7 BÜYÜK SÖZ                                            

 Tarih boyunca, ünlü ve değerli insanlardan söylenen 7 büyük sözden siz hangisini kendinize daha uygun görüyorsunuz?

9 Mart 2013 Cumartesi

8 Mart Kadınlar gününde neyi kutluyoruz biliyormusunuz?


8 Mart 1857 tarihinde ABD'nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başladı. Ancak polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucunda 129 kadın işçi can verdi. İşçilerin cenaze törenine 10.000'i aşkın kişi katıldı.

26 - 27 Ağustos 1910 tarihinde Danimarka'nın Kopenhag kentinde 2. Enternasyonale bağlı kadınlar toplantısında (Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı) Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, 8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına 8 Mart'ın "Internationaler Frauentag" (International Women's Day -Dünya Kadınlar Günü) olarak anılması önerisini getirdi ve öneri oybirliğiyle kabul edildi.

1 Mart 2013 Cuma

Rumeli TVye, Arenmahalle 2013 Hatim merasimine DAVET


 Selamlar Fevzi bey, ben İskeçe Arenmahallesinden, sakinlerinin sanal alemde buluştuğu sayfanın (http://www.facebook.com/groups/132537020095990/) kurucularından birisiyim.
 İlk önce sizi, iş arkadaşlarınızı ve çalıştığınız kanalı, şimdiye kadar yaptığınız programlardan dolayı TEBRİK etmek istiyoruz. Tüm Balkanlardaki Türklerin habercisi ve bir araya getireni sizsiniz ve bunun için sizlere TEŞEKKÜR ederiz.

 Size yazmamızın nedenine getiren olay, sizlerin kendi profilinizde gördüğümüz bir yazıydı. Sizleri kasabalarımıza ve köylerimize davet etmemizi söylemiştiniz bir paylaşımınızda. Biz de bundan ziyade, ve ileride mahallemizin gerçekleştireceği Hatim merasiminden (http://www.facebook.com/events/404483629643593/?ref=2) dolayı sizi İskeçe Arenmahallesine DAVET ediyoruz.

 Bildiğiniz gibi, Yunanistan Batı Trakya'daki gerçekleşen Hatimler topluluğumuz için büyük önem taşıyor. Sadece Hatimler değil, çeşitli dini ve siyasi faaliyetlerimiz de vardır. Bunları siz takip edip ekrana taşıdığınız ve televizyon aracılığıyla tüm Balkanlara gösterdiğiniz gibi, bizim için bu önemli günde yanımızda olmanızı ve bizim kültürümüzüde dünyaya tanıtmanızı çok isteriz.

 Arenmahalle (AHİRİYAN MAHALLESİ) İskeçe şehrinin kuzey bölümünde bulunur. 14. yüzyılında Osmanlı İmparatorluğunun getirdiği Müslümanlar tarafından yaşama bölgesi haline getirilmiştir. Günümüzde çoğunluğu Müslüman halkından oluşan mahalle sakinleri, dünyanın dört bir yanına dağıtılmış haldedir.
 Mahallemizde ikamet eden bayağı bir sayıda İskeçe ilinde tanınmış sakinler vardır. Siz gelebilirseniz o gün, hepsi ve dahası (mahallemizden olmayan ama sevenlerde) eminiz ki gelecektir. Bunun için, aşağıda göründüğü gibi, sizi ağırlayacak ve ekranlarınızın misafiri olacak kişilerin bir listesini hazırladık. Siz de kabul ederseniz, biz bunların hepsini bir arada bulundurabiliriz.

 Mesela,
a) Dini konularla ilgilenecek
-Salih Cambaz, mahalle imamı
-Sedat Karahoca, mahalle Kur'an kursları sorumlusu
b) Siyasi konularla ilgilenecek
-Ozan Ahmetoğlu, DEB Partisi İskeçe başkanı
-Hüseyin Ahmetoğlu, İskeçe Belediyesinde Eşitlik Listesi Başkanı ve belediye meclis ütesi
-Sami Karabuyukoğlu, son Yunanistan genel seçimlerinde DİM.AR. partisi ile mebus adayı
c) Sosyal konularla ilgilenecek
-Rıza Kırlıdökme, tarihçi / araştırmacı / yazar
-Cemil Kabza, gazeteci
d) Kadın konularıla ilgilenecek
-İlknur Tuzlacı, ''Batı Trakya Azınlığı Yüksek Tahsilliler Derneği'' Kadınlar kolu BAŞKANI
-Ayşe Uzun,  ''Batı Trakya Azınlığı Yüksek Tahsilliler Derneği'' el sanatları kurs yöneticisi
e) Kültürel konularla ilgilenecek
-Senem Ahu Topuz, TO.ÇEK. tiyatro toplulukları üyesi
f) Eğitim konularla ilgilenecek
-Özer Ahmetoğlu, emekli İskeçe Merkez İlkokul Öğretmeni
g) Güncel konularla ilgilenecek
-Murat Sebahettinoğlu, mahalle cemmaat mütevelli heyet üyesi
-Şükrü Tuzlacı, mahalle cemmaat mütevelli heyet başkanı
-Ali Cambaz, emekli öğretmen / sigortacı
-Mümine Hasanoğlu, İskeçe radyosu KralFM sahibi
-Yüksel Ahmetoğlu, eczacı.

 Bunlar bizim mahallenin sakinleri. Bunların yanında, siz dilerseniz, özel konuk olarak
-Ahmet Mete, İskeçe seçilmiş müftüsü
-Ahmet Kara, İskeçe Türk Birliği başkanı
-Hüseyin Zeybek, Yunanistan Meclis üyesi seçilmiş mebus ve
-Çetin Mandacı, eski milletvekilini de getirebiliriz.

 İnşallah gelebilirsiniz.

Mart Ayı Tarım Takvimi





TARLA ZİRAATI

a) Her türlü tarla ziraati için Toprak işlemesine devam edilir. İşleme ile birlikte gübreleme yapılır. Kaymak bağlamış tarlalar tırmık ve kazayağı ile kırılır. Böylece hububatta kardeşlenme de sağlanmış olur. Güzlük ekim yapılan yerlerde ikinci Azot uygulaması yapılır.
b) Yazlık Hububat ekimi devam eder. Bu arada çayır-mera ve yem bitkilerinin de ekimi, iklimi uygun yerlerde tütün fidelikleri tesisi ve pamuk ekimine başlanır.
c) Sulanabilir sahalarda cansuyu verilmelirken, tarlalardaki fazla Su boşaltılır.
d) Güzlük ekilmiş hububatta mücadeleye önem verilmelidir.


MEYVECİLİK

a) Toplu meyvecilik kurulacak sahalar ile eski tesisler sürülür ve gübrelenir.
b) Fidan dikimine birçok bölgelerde devam edilir
c) Meyvelerde budama ile birlikte aşılama işleri de devam eder. Ilık bölgelerde sert çekirdekli meyveler çiçek açabileceğinden donlara karşı dikkatli olunmalıdır. Yeni kurulan meyve bahçelerine cansuyu verilmelidir.
d) Çeşitli zararlı ve hastalıklara karşı mücadeleye devam edilmelidir. Özellikle armut göz kurdu, püseron ve Zeytin güvesine karşı önlem alınmalıdır.
e) Turunçgillerin hasadına ve ambalajlanarak piyasaya arz edilmesine devam edilir.


SEBZECİLİK

a) Seralarda turfanda Domates, hıyar, kabak gibi sebzelerin hasadına devam edilir.
b) Sıcak ve ılık yastıklara ekilen sebzelerin birinci şaşırtması yapılır. c) Sebze bahçesi topraklarının işlenmesine devam edilir ve gübrelenerek ekime hazır hale getirilir.
d) Domates, biber, patlıcan yavaş yavaş tavalara alınır.
e) Şaşırtılan ve tavaya alınan fidelere cansuyu verilir. Şaşırtılma yapılmamışsa çapalama yapılmalıdır. Özellikle bakla ve bezelyelerde çapalama başlar.
f) Bahçede, serada, sıcak ve ılık yastıklardaki zararlı ve hastalıklarla mücadele edilir.


BAĞCILIK

a) Bağ kurulacak yerlerde ve eski tesislerde toprak işlemesi ve gübrelemeye devam edilir.
b) Köklü ve köksüz bağ çubuğu dikimine devam edilir.
c) Don tehlikesi olmayan yerlerde bu Ay içinde bağ budamasına son verilir. Tehlikesi olan yerlerde donların geçmesi beklenmelidir. Nispeten mutedil iklimli yerlerde ve ılıman bölgelerde aşılama işlemlerine de başlanır.
d) Hastalık ve zararlılarla mücadele edilmeli, soğuk bölgelerde omcalar gözler patlamadan bordo bulamacı ile yıkanmalıdır.


HAYVANCILIK

a) Bazı bölgelerde hayvanlar meraya çıktıklarından ahır işleri yavaşlar. Ancak Doğu Anadolu Bölgelerinde ahır temizliği, havalandırma, dezenfeksiyon işler devam eder.
b) Meraya çıkarılmış hayvanlara da ek yemler verilir. Diğer ahırda bulunan hayvanların yemlenmesi ve bakım işleri yapılır.
c) Devam eden doğum işleri ile ilgili gerekli tedbirler alınmalıdır.
d) Bazı bölgelerde meralarda otlatma başladığından meraların ıslah çalışmaları yapılır. Özellikle nöbetleşe otlatma yapmakla meraları korunduğu gibi daha uzun süre faydalanılabilir.
e) İlkbahar mevsimi ile birlikte oluşabilecek salgın hastalıklar ile diğer zararlılara karşı koruyucu aşı ve mücadele yapılır.


TAVUKÇULUK

a) Kümeslerde bakım, temizlik, dezenfeksiyon işleri devam eder. Kümes pencereleri kedi, köpek, tilki, sansar gibi hayvanların ve kuşların girmelerine engel olacak şekilde kafes teli ile kaplanmalıdır.
b) Kuluçka mevsimi olması nedeniyle bu amaçla yapılan işlere önem verilir. Damızlığa uygun yumurtalar seçilerek üretim yapılır.
c) Beslenmede özellikle yeni çıkan civcivlere önem verilerek,büyümelerini sağlayan yem çeşitleri seçilir.
d) Tavuk hastalıklarına karşı koruyucu aşılar ve önleyici ilaçların uygulanmasına devam edilir. Özellikle civcivlerde bu durum özel bir önem taşımaktadır.


ARICILIK

a) Arılar bazı bölgelerde dışarıya çıkacaklarından kovan bakım işleri buna uygun olarak devam eder.Kovan çerçeveleri tamir edilir. Küflü ve kırık çerçeveler değiştirilir.
b) Arılar Bal toplama faaliyetine başladıklarından bakım işleri artacağından arıcılık malzemeleri daima çalışır halde bulundurulmalıdır.
c) Kovanlarda hastalık yapmaması için ilkbahar temizliği yapılır ve gerekli ilaçlar kullanılır.

Mart ayı - Önemli günler



Mart ayındaki tarihlerde önemli günler listesi


 5 Mart
-Fatih sultan Mehmed'in Tahta Çıkışı (1451)

 8 Mart
-Dünya Kadınlar Günü

 14 Mart
-Tıp Bayramı

 18 Mart
-Çanakkale Zaferi (1915)

 21 Mart
-Uluslararası Irk Ayrımı İle Mücadele Günü
-Nevruz (İlkbahar) Bayramı

 26 Mart
-Malazgirt Muharebesi (1071)

 27 Mart
-Dünya Tiyatrolar Günü

 30 Mart
-Fatih sultan Mehmet'in Doğumu (1432)

Pazar 28 Nisan 2024 Selâ/Vefat haberi

Pazar 28 Nisan 2024 SELÂ/VEFAT HABERİ  Bu sabah mahallemizde okunan selâ  Yassıören'de vefat eden  Akhisarlı Hayri'nin k...