bu paylaşımın asıl sahibi s. Yorgos Batzakidis'dir.
hiç bir şekilde resmiyet, reklam, fikir mülkiyeti çalma niyeti veya sahiplenmek amacı
içermemektedir.
araştırmacının şahsi fikir ve görüşlerine saygı duyarak
SADECE, amatörce bir çeviri uğraşımıdır.
haber kaynağı https://xanthi2.gr
İSKEÇELİ MEHMET ŞÜKRÜ PAŞA
hiç bir şekilde resmiyet, reklam, fikir mülkiyeti çalma niyeti veya sahiplenmek amacı
içermemektedir.
araştırmacının şahsi fikir ve görüşlerine saygı duyarak
SADECE, amatörce bir çeviri uğraşımıdır.
haber kaynağı https://xanthi2.gr
(1840-1915)
tarihçi ΓΙΩΡΓΟΣ Φ. ΜΠΑΤΖΑΚΙΔΗΣ Yorgos Batzakidis'in araştırması
(Arenmahalle sakinlerinden hocamız Sedat Karadayı'nın katkılarıyla)
2025 yılı, Ocak ayı
Geç Osmanlı dönemi boyunca,
(Xanthi) İskeçe'de çeşitli olaylarda ön planda olan
ve yerel toplumda önemli roller oynayan birçok şahsiyet vardı.
Bunların birçoğu Yüce Kapı (Paşa kapısı, Bâb-ı Âli) tarafından
onur ünvanlarıyla ödüllendirildi.
Bazıları sevildi ve bazıları ise yıllar içinde ölümcül bir şekilde nefret edildi.
Bu kişiler ister Hristiyan ister Müslüman olsun, toplumda derin izler bıraktılar.
Böyle bir örnek de, 1840 yılında doğan
ve mezar taşındaki yazıya dair ifadeye göre
(Xanthi) İskeçe'de dünyaya gelen,
Ahmet Efendi Zade'nin oğlu Mehmet Şükrü Paşa'ydı.
1915 yılında 75 yaşında iken öldürülmüştür.
Mehmet Şükrü Paşa, ünlü Halil Kamil Paşa’nın kızı Sıdıka Hanım ile evliydi.
Halil Kamil Paşa’nın eşi Zerafet Hanım’ın adı ise yerel tarihte ilk kez anılmaktadır.
Sadece şunu belirtmek gerekir ki,
Kamil Paşa’nın diğer kızı Halide Hanım,
Hilmi Paşa ile evlenmişti ve hatta konakları birbirine çok yakındı.
Mehmet Şükrü Paşa ve Sıdıka Hanım’ın Halil İbrahim Paşazade adında tek bir oğulları vardı.
Vasiyetnamesine göre, kişisel arşivimde bulunan belgeye dayanarak,
birçok gayrimenkulden oluşan devasa bir servete sahipti.
Büyük ve küçük dükkânlar,
bunlar arasında bugün eski
Ahmet Efendi Zade'nin oğlu Mehmet Şükrü Paşa'ydı.
1915 yılında 75 yaşında iken öldürülmüştür.
Mehmet Şükrü Paşa, ünlü Halil Kamil Paşa’nın kızı Sıdıka Hanım ile evliydi.
Halil Kamil Paşa’nın eşi Zerafet Hanım’ın adı ise yerel tarihte ilk kez anılmaktadır.
Sadece şunu belirtmek gerekir ki,
Kamil Paşa’nın diğer kızı Halide Hanım,
Hilmi Paşa ile evlenmişti ve hatta konakları birbirine çok yakındı.
Mehmet Şükrü Paşa ve Sıdıka Hanım’ın Halil İbrahim Paşazade adında tek bir oğulları vardı.
Vasiyetnamesine göre, kişisel arşivimde bulunan belgeye dayanarak,
birçok gayrimenkulden oluşan devasa bir servete sahipti.
Büyük ve küçük dükkânlar,
bunlar arasında bugün eski (Xanthi) İskeçe Belediye Başkanı Manolis Tsepelis’e ait olan
ünlü Çift Fırın da bulunuyordu.
Ayrıca büyük tütün depoları, evler, arsalar, tarla arazileri,
harman yerleri ve hatta geniş meralar da mülkleri arasındaydı.
Sonunda bu serveti eşi Sindika Hanım, tek oğlu İbrahim Paşa Zade
ve eşinin kız kardeşi Halide Hanım miras olarak devraldı.
Ünlü ''çift fırın'', aşağıdaki iki fotoğrafta görülmektedir.
Hâlâ bugün bile her iki taraftaki iki açıklık görülebilir,
buralardan ekmekler fırına veriliyordu.
(Xanthi) İskeçe'de çeşitli olaylarda ön planda olan
ve yerel toplumda önemli roller oynayan birçok şahsiyet vardı.
Bunların birçoğu Yüce Kapı (Paşa kapısı, Bâb-ı Âli) tarafından
onur ünvanlarıyla ödüllendirildi.
Bazıları sevildi ve bazıları ise yıllar içinde ölümcül bir şekilde nefret edildi.
Bu kişiler ister Hristiyan ister Müslüman olsun, toplumda derin izler bıraktılar.
Böyle bir örnek de, 1840 yılında doğan
ve mezar taşındaki yazıya dair ifadeye göre
(Xanthi) İskeçe'de dünyaya gelen,
Ahmet Efendi Zade'nin oğlu Mehmet Şükrü Paşa'ydı.
1915 yılında 75 yaşında iken öldürülmüştür.
Mehmet Şükrü Paşa, ünlü Halil Kamil Paşa’nın kızı Sıdıka Hanım ile evliydi.
Halil Kamil Paşa’nın eşi Zerafet Hanım’ın adı ise yerel tarihte ilk kez anılmaktadır.
Sadece şunu belirtmek gerekir ki,
Kamil Paşa’nın diğer kızı Halide Hanım,
Hilmi Paşa ile evlenmişti ve hatta konakları birbirine çok yakındı.
Mehmet Şükrü Paşa ve Sıdıka Hanım’ın Halil İbrahim Paşazade adında tek bir oğulları vardı.
Vasiyetnamesine göre, kişisel arşivimde bulunan belgeye dayanarak,
birçok gayrimenkulden oluşan devasa bir servete sahipti.
Büyük ve küçük dükkânlar,
bunlar arasında bugün eski
Ahmet Efendi Zade'nin oğlu Mehmet Şükrü Paşa'ydı.
1915 yılında 75 yaşında iken öldürülmüştür.
Mehmet Şükrü Paşa, ünlü Halil Kamil Paşa’nın kızı Sıdıka Hanım ile evliydi.
Halil Kamil Paşa’nın eşi Zerafet Hanım’ın adı ise yerel tarihte ilk kez anılmaktadır.
Sadece şunu belirtmek gerekir ki,
Kamil Paşa’nın diğer kızı Halide Hanım,
Hilmi Paşa ile evlenmişti ve hatta konakları birbirine çok yakındı.
Mehmet Şükrü Paşa ve Sıdıka Hanım’ın Halil İbrahim Paşazade adında tek bir oğulları vardı.
Vasiyetnamesine göre, kişisel arşivimde bulunan belgeye dayanarak,
birçok gayrimenkulden oluşan devasa bir servete sahipti.
Büyük ve küçük dükkânlar,
bunlar arasında bugün eski (Xanthi) İskeçe Belediye Başkanı Manolis Tsepelis’e ait olan
ünlü Çift Fırın da bulunuyordu.
Ayrıca büyük tütün depoları, evler, arsalar, tarla arazileri,
harman yerleri ve hatta geniş meralar da mülkleri arasındaydı.
Sonunda bu serveti eşi Sindika Hanım, tek oğlu İbrahim Paşa Zade
ve eşinin kız kardeşi Halide Hanım miras olarak devraldı.
Ünlü ''çift fırın'', aşağıdaki iki fotoğrafta görülmektedir.
Hâlâ bugün bile her iki taraftaki iki açıklık görülebilir,
buralardan ekmekler fırına veriliyordu.
foto kaynak . Θωμάς Π. Εξάρχου, Ξάνθη Εμπορικό Κέντρο, Ξάνθη 2006, σελ. 183.
Mehmet Şükrü Paşa’nın 20. yüzyılın başlarında inşa ettiği konakta, girişinde çift fırın bulunuyordu. Bir zamanlar var olan bodrum katında kadınlar, değirmen taşlarında un öğütür ve bu unu toptan satış ve/ya da fırının ekmek üretimi için kullanırlardı. Saygıdeğer Sabriye Kasım Delioğlu Fetvacizade Hanımefendi’nin büyükannesinin tanıklığına göre, çocukken bodruma merdivenlerden indiğini hatırlayan Sabire Fetvacizade Karabey hanım bunu anlatmıştır.
Günümüzde yaptığımız titiz saha araştırması sonucunda, bodrum katına dair herhangi bir iz bulunamamıştır. Büyük ihtimalle ne zaman ve kim tarafından yapıldığı bilinmeden doldurulmuştur. Ancak kesin olarak inanıyorum ki, bu dolgu işlemi, mülkü Sıdıka Hanım satmadan önce yapılmıştır. Söz konusu mülk, 1925 yılında Sıdıka Hanım ve oğlu İbrahim Paşazade tarafından Yunanistan ve Türkiye Katoliklerinin Başpiskoposu olan Georgios Halvaci’ye satılmıştır.
Mehmet Şükrü Paşa, Osmanlı İmparatorluğu'nun ileri gelenlerinden ve devlet adamlarından biriydi. Araştırmalarımda onu Osmanlı salnamelerinde
her zaman değerli iş arkadaşım, Suudi Arabistan’daki Medine İslam Üniversitesi mezunu Sayın Sedat Karadayı Hoca Hoca (İlahiyatçı-Müderris) sayesinde buluyorum.
İlk olarak, Hicri 1311/1893-94 ve 1312/1894-95 yıllarında
herhangi bir ünvan olmaksızın (sadece Mehmet Şükrü Efendi)
kaza idare meclisinin (Meclis-i İdare-i Kaza) seçkin bir üyesi olarak kayıtlara geçmiştir.
Ancak Hicri 1313/1895-96 yılında hâlâ
aynı meclisin seçkin bir üyesi olarak görünmekle birlikte,
artık Paşa ünvanıyla (Mehmet Şükrü Paşa) anılmaktadır.
Bu yılın, onun bu ünvanı aldığı dönem olması muhtemeldir.
her zaman değerli iş arkadaşım, Suudi Arabistan’daki Medine İslam Üniversitesi mezunu Sayın Sedat Karadayı Hoca Hoca (İlahiyatçı-Müderris) sayesinde buluyorum.
İlk olarak, Hicri 1311/1893-94 ve 1312/1894-95 yıllarında
herhangi bir ünvan olmaksızın (sadece Mehmet Şükrü Efendi)
kaza idare meclisinin (Meclis-i İdare-i Kaza) seçkin bir üyesi olarak kayıtlara geçmiştir.
Ancak Hicri 1313/1895-96 yılında hâlâ
aynı meclisin seçkin bir üyesi olarak görünmekle birlikte,
artık Paşa ünvanıyla (Mehmet Şükrü Paşa) anılmaktadır.
Bu yılın, onun bu ünvanı aldığı dönem olması muhtemeldir.
Ayrıca, aynı yıl yapılan araştırmalarıma göre,
onu Osmanlı ordusunun Askeri Malzeme Nakliye Komisyonu’nda
(Vesait Nakliye Askeriye Komisyonu)
dönemin (Xanthi) İskeçe’nin Kaymakamı Mehmet Reşat Paşa
ve aynı dönemin diğer önde gelen isimleriyle birlikte seçkin bir üye olarak görüyoruz.
Hicri 1314/1896-97 yılında da ismi hem bu iki mecliste hem de komisyonda
seçkin bir üye olarak yer almaktadır.
onu Osmanlı ordusunun Askeri Malzeme Nakliye Komisyonu’nda
(Vesait Nakliye Askeriye Komisyonu)
dönemin (Xanthi) İskeçe’nin Kaymakamı Mehmet Reşat Paşa
ve aynı dönemin diğer önde gelen isimleriyle birlikte seçkin bir üye olarak görüyoruz.
Hicri 1314/1896-97 yılında da ismi hem bu iki mecliste hem de komisyonda
seçkin bir üye olarak yer almaktadır.
Mehmet Şükrü Paşa ile ilgili araştırmam açısından
özellikle önemli bir yıl olan Hicri 1315/1897-98’de,
artık Osmanlı yönetim meclisinde seçkin bir üye olarak görünmemektedir.
Ancak, sadece askeri malzeme nakliye komisyonunda
Miri-Miran rütbesiyle yer almaktadır.
Aynı şekilde, Hicri 1316/1898-99 yılında da
aynı askeri komisyonda ve aynı kaymakamla birlikte görünmektedir.
Hicri 1317/1899-1900 yılında ise
(Xanthi) İskeçe’nin Kaymakamı Mustafa Nuri Bey ile birlikte
aynı komisyonda yer almaktadır.
özellikle önemli bir yıl olan Hicri 1315/1897-98’de,
artık Osmanlı yönetim meclisinde seçkin bir üye olarak görünmemektedir.
Ancak, sadece askeri malzeme nakliye komisyonunda
Miri-Miran rütbesiyle yer almaktadır.
Aynı şekilde, Hicri 1316/1898-99 yılında da
aynı askeri komisyonda ve aynı kaymakamla birlikte görünmektedir.
Hicri 1317/1899-1900 yılında ise
(Xanthi) İskeçe’nin Kaymakamı Mustafa Nuri Bey ile birlikte
aynı komisyonda yer almaktadır.
Burada belirtmeye değer bir husus,
salnamenin sonundaki notlarda Mehmet Şükrü Paşa’nın tam unvanının
şu şekilde verilmiş olmasıdır:
salnamenin sonundaki notlarda Mehmet Şükrü Paşa’nın tam unvanının
şu şekilde verilmiş olmasıdır:
**İSKEÇE EŞRAFINDAN MİRİ-MİRAN RUTBESİNE ULAŞAN MEHMET ŞÜKRÜ PAŞA**.
Osmanlı salnameleri üzerine yapılan araştırmalar devam ederken,
Hicri 1319 / Miladi 1901 yılına gelindiğinde,
(Xanthi) İskeçe’nin Kaymakamı Haliş Bey (İkinci Sınıftan) olduğu görülmektedir.
Kendisi Osmanlı memurlarının 2. sınıfına mensuptu
ve o zamana kadar (Xanthi) İskeçe Kazası'ndan geçen en yüksek rütbeli
Osmanlı yöneticilerinden biri olduğu söylenebilir.
Hicri 1319 / Miladi 1901 yılına gelindiğinde,
(Xanthi) İskeçe’nin Kaymakamı Haliş Bey (İkinci Sınıftan) olduğu görülmektedir.
Kendisi Osmanlı memurlarının 2. sınıfına mensuptu
ve o zamana kadar (Xanthi) İskeçe Kazası'ndan geçen en yüksek rütbeli
Osmanlı yöneticilerinden biri olduğu söylenebilir.
Naip olarak, Kadı sınıfından gelen Mecdil Gaffar görev yapmaktaydı
((Xanthi) İskeçe’nin Naibi Mecdil Gaffar Kudatt).
Müftü ise önceki yıllardan beri görevde bulunan,
Müderris sınıfına mensup Osman Nuri Efendi idi
((Xanthi) İskeçe’nin Müftüsü Osman Nuri Efendi Müderris).
Son olarak, (Xanthi) İskeçe ve Peritheorion (Kavala) Metropoliti,
döneminin aydın din adamlarından biri olan
ve Osmanlı yönetiminin 3. sınıfına mensup İoakim Efendi
((Xanthi) İskeçe’nin Rum Metropoliti İoakim Efendi Üçüncü Sınıftan) idi.
((Xanthi) İskeçe’nin Naibi Mecdil Gaffar Kudatt).
Müftü ise önceki yıllardan beri görevde bulunan,
Müderris sınıfına mensup Osman Nuri Efendi idi
((Xanthi) İskeçe’nin Müftüsü Osman Nuri Efendi Müderris).
Son olarak, (Xanthi) İskeçe ve Peritheorion (Kavala) Metropoliti,
döneminin aydın din adamlarından biri olan
ve Osmanlı yönetiminin 3. sınıfına mensup İoakim Efendi
((Xanthi) İskeçe’nin Rum Metropoliti İoakim Efendi Üçüncü Sınıftan) idi.
Bu yıllıkta/salnamede, Mehmet Şükrü Paşa'nın adı
herhangi bir komitenin üyesi olarak geçmemektedir,
ayrıca yönetim kurulunun herhangi bir üyesi olarak da yer almamaktadır.
Ancak yıllığın sonundaki notlarda, adı ve ünvanı görünmektedir.
Ali Galip Paşa (Ali Galip Fetvacızade Paşa) ile birlikte,
sadece ikisinin Paşa unvanına sahip olduğu
ve sadece ikisinin o yılın Hicri takvimine göre
(Xanthi) İskeçe’de Miri-Miran makamına sahip olduğu görülmektedir.
herhangi bir komitenin üyesi olarak geçmemektedir,
ayrıca yönetim kurulunun herhangi bir üyesi olarak da yer almamaktadır.
Ancak yıllığın sonundaki notlarda, adı ve ünvanı görünmektedir.
Ali Galip Paşa (Ali Galip Fetvacızade Paşa) ile birlikte,
sadece ikisinin Paşa unvanına sahip olduğu
ve sadece ikisinin o yılın Hicri takvimine göre
(Xanthi) İskeçe’de Miri-Miran makamına sahip olduğu görülmektedir.
Tüm bu birincil kaynaklardan hareketlenerek,
Mehmet Şükrü Paşa’nın ünvanlarıyla, itibarıyla
ve kazandığı saygınlıkla kendini kanıtladığını düşünüyorum.
Her zaman olduğu gibi, bu durum halk arasında
"toplumsal hafıza" olarak adlandırılan kaynaktan
ve yaşlıların tanıklıklarından da doğrulanmaktadır.
Söz konusu Paşa'nın, gerçekten, halkına karşı
merhametli ve cömert biri olduğu anlatılmaktadır.
Mehmet Şükrü Paşa’nın ünvanlarıyla, itibarıyla
ve kazandığı saygınlıkla kendini kanıtladığını düşünüyorum.
Her zaman olduğu gibi, bu durum halk arasında
"toplumsal hafıza" olarak adlandırılan kaynaktan
ve yaşlıların tanıklıklarından da doğrulanmaktadır.
Söz konusu Paşa'nın, gerçekten, halkına karşı
merhametli ve cömert biri olduğu anlatılmaktadır.
Daha sonra Mehmet Şükrü Paşa,
özellikle de yerel tarihi kaynaklar, tanıklıklar
ve dönemin basını aracılığıyla titizlikle araştırıp
inceleyen ve yorulmak bilmeyen tarihçi Thomas Exarchou tarafından
yerel literatürde de zaman zaman anılmaktadır.
özellikle de yerel tarihi kaynaklar, tanıklıklar
ve dönemin basını aracılığıyla titizlikle araştırıp
inceleyen ve yorulmak bilmeyen tarihçi Thomas Exarchou tarafından
yerel literatürde de zaman zaman anılmaktadır.
(Thessaloniki) Selanik’te yayımlanan **Faros** gazetesinin
21/01/1908 tarihli sayısında adı geçen bir bilgiye göre,
Mehmet Şükrü Paşa, (Xanthi) İskeçe Cemaat Alanı’nda,
Lise'nin görkemli salonunda düzenlenen bir etkinliğe katılmıştır.
Bu etkinlikte, Yunanistan Konsolosu Bay Anninos
ve Muhterem Kaymakam ile birlikte şehrin ileri gelenleri arasında yer almıştır.
Haberde, "bu şehrin ileri gelenlerinden biri olan muhterem Mehmet Şükrü Paşa" olarak anılmaktadır.
21/01/1908 tarihli sayısında adı geçen bir bilgiye göre,
Mehmet Şükrü Paşa, (Xanthi) İskeçe Cemaat Alanı’nda,
Lise'nin görkemli salonunda düzenlenen bir etkinliğe katılmıştır.
Bu etkinlikte, Yunanistan Konsolosu Bay Anninos
ve Muhterem Kaymakam ile birlikte şehrin ileri gelenleri arasında yer almıştır.
Haberde, "bu şehrin ileri gelenlerinden biri olan muhterem Mehmet Şükrü Paşa" olarak anılmaktadır.
Artık altmış sekiz yaşında olan Mehmet Şükrü Paşa’nın,
Osmanlı yönetiminin idari amiri olan Kaymakam ile resmi tören ve etkinliklerde bulunmasının,
onun (Xanthi) İskeçe'nin en saygın şahsiyetlerinden biri olduğunu gösterdiğinden neredeyse eminim. Gazeteci Thomas Exarchou, şehrimize miras bıraktığı değerli eserinde,
Hristiyanlar ve Müslümanlar arasında ayrım yapmaksızın
güçlü ailelerin birçok soy ağacını da kayda geçirmiştir.
Bu ailelerden birçoğunun, (Xanthi) İskeçe’den sonsuza dek ayrılmadan önce
mülklerini sattıkları görülmektedir.
Osmanlı yönetiminin idari amiri olan Kaymakam ile resmi tören ve etkinliklerde bulunmasının,
onun (Xanthi) İskeçe'nin en saygın şahsiyetlerinden biri olduğunu gösterdiğinden neredeyse eminim. Gazeteci Thomas Exarchou, şehrimize miras bıraktığı değerli eserinde,
Hristiyanlar ve Müslümanlar arasında ayrım yapmaksızın
güçlü ailelerin birçok soy ağacını da kayda geçirmiştir.
Bu ailelerden birçoğunun, (Xanthi) İskeçe’den sonsuza dek ayrılmadan önce
mülklerini sattıkları görülmektedir.
Mehmet Şükrü Paşa’nın vasiyetnamesinden yalnızca birkaç bilgi vermek gerekirse,
sahip olduğu taşınmazlar dönemin tüm güçlü ileri gelenlerinin mülkleriyle sınır komşusudur.
Bazen sağında Hacı Emin Ağa’nın taşınmazları bulunurken,
bazen solunda Fetvacı ailesinin mülkleri yer almaktadır.
Pek çok taşınmazı, Stalios, Adamantidis, Hilmi Paşa, Hacızade Hekimoğlu, Salih Bey,
Sarioğlu Dimitris, İsmail Ağa ve Kuyumcuzade ailesinin taşınmazlarıyla sınır komşusudur.
sahip olduğu taşınmazlar dönemin tüm güçlü ileri gelenlerinin mülkleriyle sınır komşusudur.
Bazen sağında Hacı Emin Ağa’nın taşınmazları bulunurken,
bazen solunda Fetvacı ailesinin mülkleri yer almaktadır.
Pek çok taşınmazı, Stalios, Adamantidis, Hilmi Paşa, Hacızade Hekimoğlu, Salih Bey,
Sarioğlu Dimitris, İsmail Ağa ve Kuyumcuzade ailesinin taşınmazlarıyla sınır komşusudur.
MEHMET ŞÜKRÜ PAŞA'NIN
BATI TRAKYA ÖZERK HÜKÜMETİNE KATILIMI
Tarihi kaynaklardan çoğumuz, 31 Ağustos 1913'te kurulan
kısa ömürlü Batı Trakya Özerk Hükümeti
(Batı Trakya Bağımsız Hükümeti) hakkında bilgi sahibiyiz.
Özerklik çabasına sebep olan gelişme,
10 Ağustos 1913’te imzalanan Bükreş Antlaşması ile
Batı Trakya’nın Bulgarların eline geçmesiydi.
Batı Trakya halkının büyük hayal kırıklığı, derin çaresizliği
ve Bulgarların bölgeyi ele geçirerek yönetmeye başlamasına yönelik korkusu,
onları kendi kendilerini örgütlemeye itti.
Böylece, Ortodoks Hristiyanlar, Müslümanlar, Yahudiler ve Ermeniler
birleşerek direniş gösterdi ve bu dört milletin temsilcilerinden oluşan bir heyeti,
yardım talebiyle hem Osmanlı İmparatorluğu’na hem de Yunanistan’a gönderdiler.
Ancak Yunanistan, bu antlaşmayı imzalayan taraf olduğundan resmî olarak yardım edemiyordu.
Öte yandan Osmanlı İmparatorluğu,
sivil kılığına girmiş askerler ve gönüllü milisler göndererek
(Komotini) Gümülcine ve (Xanthi) İskeçe’yi ele geçirmelerini sağladı.
Ancak kısa süre sonra Osmanlı Devleti de Bulgaristan ile barış antlaşması imzaladı
ve böylece Batı Trakya'ya yönelik yardım umudu tamamen sona erdi.
25 Ekim 1913’te bu özerklik hareketi başarısızlıkla sonuçlandı.
(Xanthi) İskeçe’deki Osmanlı yönetiminin ileri gelenlerinden olup
İstanbul’a giden bu heyetin üyelerinden biri de saygıdeğer Mehmet Şükrü Paşa
ve oğlu Halil İbrahim Paşazade idi.
Hatta 28 Ağustos 1913 Cumartesi günü, heyetin başkanı Hacı İsa ile birlikte
Batı Trakya’nın özerkliği için çalışmak amacıyla Avrupa’ya doğru yola çıktılar.
Bu durum, dönemin "Nea Alithia" (Νέα Αλήθεια) gazetesinde
30 Ağustos 1913 tarihinde haber olarak yer aldı.
Mehmet Şükrü Paşa, Batı Trakya özerklik hareketine aktif ve kararlı bir şekilde katıldı,
çünkü İskeçe’de Bulgarların icraatlarını ve politikalarını yakından biliyordu.
Bu nadir fotoğrafta, Ağustos 1913'te Gümülcine ve (Xanthi) İskeçe'nin Osmanlı yetkililerini, ileri gelenlerini ve dini liderlerini görmektesiniz. Bunlar, Osmanlı İmparatorluğu'ndan destek ve yardım talebi için İstanbul’a gönderilecek heyetin üyeleridir. Oturanlar arasında soldan ikinci sırada Mehmet Şükrü Paşa ve hemen arkasında ayakta duranlardan ikinci sırada ise oğlu Halil İbrahim Paşazade görülmektedir. Ayrıca, nadir fotoğraflarından birinde, en sağda oturan kişi Halide Hanım’ın eşi Hilmi Paşa’dır.foto kaynak internet
"Mehmet Şükrü Paşa'nın Talihsiz Sonu"
Tarihi kaynaklardan çoğumuz, 31 Ağustos 1913'te kurulan
kısa ömürlü Batı Trakya Özerk Hükümeti
(Batı Trakya Bağımsız Hükümeti) hakkında bilgi sahibiyiz.
kısa ömürlü Batı Trakya Özerk Hükümeti
(Batı Trakya Bağımsız Hükümeti) hakkında bilgi sahibiyiz.
Özerklik çabasına sebep olan gelişme,
10 Ağustos 1913’te imzalanan Bükreş Antlaşması ile
Batı Trakya’nın Bulgarların eline geçmesiydi.
Batı Trakya halkının büyük hayal kırıklığı, derin çaresizliği
ve Bulgarların bölgeyi ele geçirerek yönetmeye başlamasına yönelik korkusu,
onları kendi kendilerini örgütlemeye itti.
Böylece, Ortodoks Hristiyanlar, Müslümanlar, Yahudiler ve Ermeniler
birleşerek direniş gösterdi ve bu dört milletin temsilcilerinden oluşan bir heyeti,
yardım talebiyle hem Osmanlı İmparatorluğu’na hem de Yunanistan’a gönderdiler.
10 Ağustos 1913’te imzalanan Bükreş Antlaşması ile
Batı Trakya’nın Bulgarların eline geçmesiydi.
Batı Trakya halkının büyük hayal kırıklığı, derin çaresizliği
ve Bulgarların bölgeyi ele geçirerek yönetmeye başlamasına yönelik korkusu,
onları kendi kendilerini örgütlemeye itti.
Böylece, Ortodoks Hristiyanlar, Müslümanlar, Yahudiler ve Ermeniler
birleşerek direniş gösterdi ve bu dört milletin temsilcilerinden oluşan bir heyeti,
yardım talebiyle hem Osmanlı İmparatorluğu’na hem de Yunanistan’a gönderdiler.
Ancak Yunanistan, bu antlaşmayı imzalayan taraf olduğundan resmî olarak yardım edemiyordu.
Öte yandan Osmanlı İmparatorluğu,
sivil kılığına girmiş askerler ve gönüllü milisler göndererek
(Komotini) Gümülcine ve (Xanthi) İskeçe’yi ele geçirmelerini sağladı.
Ancak kısa süre sonra Osmanlı Devleti de Bulgaristan ile barış antlaşması imzaladı
ve böylece Batı Trakya'ya yönelik yardım umudu tamamen sona erdi.
25 Ekim 1913’te bu özerklik hareketi başarısızlıkla sonuçlandı.
Öte yandan Osmanlı İmparatorluğu,
sivil kılığına girmiş askerler ve gönüllü milisler göndererek
(Komotini) Gümülcine ve (Xanthi) İskeçe’yi ele geçirmelerini sağladı.
Ancak kısa süre sonra Osmanlı Devleti de Bulgaristan ile barış antlaşması imzaladı
ve böylece Batı Trakya'ya yönelik yardım umudu tamamen sona erdi.
25 Ekim 1913’te bu özerklik hareketi başarısızlıkla sonuçlandı.
(Xanthi) İskeçe’deki Osmanlı yönetiminin ileri gelenlerinden olup
İstanbul’a giden bu heyetin üyelerinden biri de saygıdeğer Mehmet Şükrü Paşa
ve oğlu Halil İbrahim Paşazade idi.
Hatta 28 Ağustos 1913 Cumartesi günü, heyetin başkanı Hacı İsa ile birlikte
Batı Trakya’nın özerkliği için çalışmak amacıyla Avrupa’ya doğru yola çıktılar.
Bu durum, dönemin "Nea Alithia" (Νέα Αλήθεια) gazetesinde
30 Ağustos 1913 tarihinde haber olarak yer aldı.
Mehmet Şükrü Paşa, Batı Trakya özerklik hareketine aktif ve kararlı bir şekilde katıldı,
çünkü İskeçe’de Bulgarların icraatlarını ve politikalarını yakından biliyordu.
İstanbul’a giden bu heyetin üyelerinden biri de saygıdeğer Mehmet Şükrü Paşa
ve oğlu Halil İbrahim Paşazade idi.
Hatta 28 Ağustos 1913 Cumartesi günü, heyetin başkanı Hacı İsa ile birlikte
Batı Trakya’nın özerkliği için çalışmak amacıyla Avrupa’ya doğru yola çıktılar.
Bu durum, dönemin "Nea Alithia" (Νέα Αλήθεια) gazetesinde
30 Ağustos 1913 tarihinde haber olarak yer aldı.
Mehmet Şükrü Paşa, Batı Trakya özerklik hareketine aktif ve kararlı bir şekilde katıldı,
çünkü İskeçe’de Bulgarların icraatlarını ve politikalarını yakından biliyordu.
Bu nadir fotoğrafta, Ağustos 1913'te Gümülcine ve (Xanthi) İskeçe'nin Osmanlı yetkililerini, ileri gelenlerini ve dini liderlerini görmektesiniz. Bunlar, Osmanlı İmparatorluğu'ndan destek ve yardım talebi için İstanbul’a gönderilecek heyetin üyeleridir. Oturanlar arasında soldan ikinci sırada Mehmet Şükrü Paşa ve hemen arkasında ayakta duranlardan ikinci sırada ise oğlu Halil İbrahim Paşazade görülmektedir. Ayrıca, nadir fotoğraflarından birinde, en sağda oturan kişi Halide Hanım’ın eşi Hilmi Paşa’dır.
foto kaynak internet
"Mehmet Şükrü Paşa'nın Talihsiz Sonu"
"Mehmet Şükrü Paşa'nın Talihsiz Sonu"
1915 yılına geldiğimizde, İskeçe (Xanthi) şehri,
iki buçuk yıldır ağır Bulgar işgali altındaydı.
Sürgünler (zorla çalıştırma kampları – "durduvakia/ντουρντουβάκια"),
sınırsız şiddet, açlık, insan kaçırmaları, işkenceler,
tarım ve hayvancılık ürünlerine neredeyse tamamen el konulması,
Bulgarca dışındaki dillerin yasaklanması,
özellikle (Xanthi) İskeçe'deki Müslümanların zorla din değiştirmeye zorlanması,
yağmalamalar, el yazmalarının ve değerli eserlerin çalınması,
hırsızlık ve tarihi eser kaçakçılığı, Müslüman mezarlıklarının tahrip edilmesi,
okullarda zorunlu Bulgar eğitimi, para biriminin değiştirilmesi,
dükkân tabelalarının yalnızca Bulgarca olması…
Kısacası tam bir Bulgarlaştırma politikası uygulanıyordu.
iki buçuk yıldır ağır Bulgar işgali altındaydı.
Sürgünler (zorla çalıştırma kampları – "durduvakia/ντουρντουβάκια"),
sınırsız şiddet, açlık, insan kaçırmaları, işkenceler,
tarım ve hayvancılık ürünlerine neredeyse tamamen el konulması,
Bulgarca dışındaki dillerin yasaklanması,
özellikle (Xanthi) İskeçe'deki Müslümanların zorla din değiştirmeye zorlanması,
yağmalamalar, el yazmalarının ve değerli eserlerin çalınması,
hırsızlık ve tarihi eser kaçakçılığı, Müslüman mezarlıklarının tahrip edilmesi,
okullarda zorunlu Bulgar eğitimi, para biriminin değiştirilmesi,
dükkân tabelalarının yalnızca Bulgarca olması…
Kısacası tam bir Bulgarlaştırma politikası uygulanıyordu.
O dönemde birçok (Xanthi) İskeçeli, korkuya kapılarak
"Bulgar kaydı" yaptırma düşüncesine kapıldı.
Belki cesaretleri kırılmıştı, onları yargılamıyorum, sadece tarih adına bunu belirtmek istiyorum.
Azınlık topluluğunun toplumsal hafızasına göre,
bazı rakipleri, Mehmet Şükrü Paşa’yı da mal varlığını korumak için
Bulgarlarla işbirliği yapmakla suçladı.
Bu yüzden ona kin ve nefret beslediler ve onu ortadan kaldırmak için bir plan yaptılar.
Bunun için Arap Rüşüt adında bir zenci köleyi kiraladılar
ve ona bol miktarda altın verdiler ki Mehmet Şükrü Paşa’yı öldürsün.
Plan hayata geçirildi.
Hristos Kopsidas ve Miaouli caddelerinin sonunda,
Çömez Ali'nin evi önünde eski bir nöbetçi kulübesi vardı.
Katil burada pusuya yattı ve Mehmet Şükrü Paşa'yı defalarca bıçakladı.
Ağır yaralanan Paşa, kanlar içinde yere yığıldı
ve komşular yetişemeden katilinin ellerinde son nefesini verdi.
Hristos Kopsidas ve Miaouli caddelerinin sonunda,
Çömez Ali'nin evi önünde eski bir nöbetçi kulübesi vardı.
Katil burada pusuya yattı ve Mehmet Şükrü Paşa'yı defalarca bıçakladı.
Ağır yaralanan Paşa, kanlar içinde yere yığıldı
ve komşular yetişemeden katilinin ellerinde son nefesini verdi.
Mezar taşındaki kitâbeye göre,
can verirken söylediği son sözler, onun saf ruhunun asaletini gözler önüne seriyordu.
Ne kaderine lanet etti ne de kendisini öldüreni beddualarla anarak karşılık verdi.
Son sözleri sadece şu oldu: "Allah, Allah."
Erdemli insanlar, kendilerine ne kadar haksızlık edilirse edilsin, ölüm saatleri geldiğinde,
bu dünyadan ayrılmadan önce kime yönelmeleri gerektiğini iyi bilirler.
Mehmet Şükrü Paşa’nın öldürülmesine dair ikinci versiyon,
yine Thomas Exarchos’un kitaplarında yer almakta olup bize şu bilgiyi vermektedir:
Gazeteci Rıza Kırlıdökme, o dönemde 10 yaşında olan ve olaya tanık olan
Sait Hüseyin’in ifadesini kaydetmiştir.
Sait Hüseyin, 1957 yılında Mehmet Şükrü Paşa’nın öldürülmesini Rıza Kırlıdökme’ye anlatmıştır.
Mehmet Şükrü Paşa’nın evi Hasircıoğlu 4 numarada bulunuyordu,
ancak burası kendisine uygun gelmediğinden dolayı,
günlük konaklaması için IX. Merarxias Caddesi'nde iki katlı,
dokuz odalı, geniş alanı ve bahçesi olan bir ev kiralamıştı.
Bu ev, Osmanlılar için bilinen Selamlık’tı.
Bir gün öğle saatlerinde,
Mehmet Şükrü Paşa korumalarıyla birlikte bu eve giderken,
iki adamla karşılaştı.
Bu kişiler önce korumalardan birini vurdu, ardından Mehmet Şükrü Paşa’yı öldürdü.
Katillerden biri Samakovluydu, diğeri ise yabancıydı.
Saldırıdan sonra nehri geçerek Panagia manastırına doğru yöneldiler
ve orada “Biz, Mehmet Paşa’yı temizledik!” diye bağırdılar.
Daha sonra Bulgaristan’a, ardından da Türkiye’ye kaçtılar.
Bu cinayetin nedenleri tamamen siyasi olup,
Mehmet Şükrü Paşa Sultan’ın ateşli bir destekçisiydi, katiller ise Jön Türkler’e mensuptu.

fotoğrafta Mehmet Şükrü Paşa'nın suikastinin gerçekleştiği yeri tam olarak görüyoruz. Çömez Ali'nin evinin karşısında . Arka planda Christou Kopsidas'ın ve Miaouli Caddesi'nin buluştuğu yer almaktadır. Uzakta da Çınar Camii görünüyor.
Sabriye Kasım Delioğlu Fetvacizade'nin arşivinden.
MEHMET ŞÜKRÜ PAŞA’NIN MEZARININ TESPİTİ VE KİMLİĞİNİN BELİRLENMESİ TARİHTE İLK KEZ (XANTHİ) İSKEÇE’DE.
Mehmet Şükrü Paşa’nın vefatının üzerinden tam yüz on yıl geçti
ve bunca yıl boyunca kimse onun nerede gömülü olduğunu bilmiyordu.
Küçük bir toplum olan (Xanthi) İskeçe’de,
birçok tarihçinin yerel toplumsal tarihi hafıza olarak adlandırdığı şeyin korunmaması
son derece üzücü bir durumdur.
Kimse onu aramadı, kimse en azından mezarının nerede olduğunu hatırlamadı.
Belki de, bilen yaşlılar göçüp gitti ve maalesef yeni nesil
hem onları hem de Mehmet Şükrü Paşa’yı unuttu.
Oysa ki, yaşadığı dönemde (Xanthi) İskeçe’ye
Müslümanlar, Hristiyanlar, Yahudiler ve Ermeniler için çok şey kazandırmış bir kişiydi.
Çünkü sevgili okuyucularım, küçük (Xanthi) İskeçemiz bir zamanlar
Osmanlı İmparatorluğu’nun küçük bir modeli gibiydi;
dört milletin bir arada uyum içinde yaşadığı ve yüzyıllar boyunca geliştiği bir yerdi.
ve bunca yıl boyunca kimse onun nerede gömülü olduğunu bilmiyordu.
Küçük bir toplum olan (Xanthi) İskeçe’de,
birçok tarihçinin yerel toplumsal tarihi hafıza olarak adlandırdığı şeyin korunmaması
son derece üzücü bir durumdur.
Kimse onu aramadı, kimse en azından mezarının nerede olduğunu hatırlamadı.
Belki de, bilen yaşlılar göçüp gitti ve maalesef yeni nesil
hem onları hem de Mehmet Şükrü Paşa’yı unuttu.
Oysa ki, yaşadığı dönemde (Xanthi) İskeçe’ye
Müslümanlar, Hristiyanlar, Yahudiler ve Ermeniler için çok şey kazandırmış bir kişiydi.
Çünkü sevgili okuyucularım, küçük (Xanthi) İskeçemiz bir zamanlar
Osmanlı İmparatorluğu’nun küçük bir modeli gibiydi;
dört milletin bir arada uyum içinde yaşadığı ve yüzyıllar boyunca geliştiği bir yerdi.
Yıllar geçtikçe, mezarlıklar artık sadece defin yeri olmaktan çıkıp anıt haline gelir.
Ben de her mezar taşına, hangi dine ait olursa olsun, büyük saygı ve sevgiyle yaklaşıyorum.
İşte tam da böyle bir anlayışla,
saygıdeğer Sedat Karadayı Hocamız ile birlikte,
büyük ve eski Aşağı Mahalle Mezarlığı’nda tamamen tesadüf eseri
– belki kaderimiz, belki de saf niyetlerimiz sayesinde –
Mehmet Şükrü Paşa’nın mezarını bulduk.
Kalın bir kireç tabakasıyla (iki parmak kalınlığında sıva) kaplı olduğu için
okunması neredeyse imkânsızdı.
Mezar taşını kireçten temizledik, suyla yıkadık ve gömülme tarihinin ortaya çıkması için toprağı kazdık.
Bana göre, Paşa öncelikle başka bir yere defnedilmiş ve daha sonra şu an bulunduğu yere nakledilmişti.
Çünkü mezar taşı gereken özenle yerleştirilmemiş, eğri ve gelişi güzel bir şekilde konmuştu.
Ayrıca, kimliği belirsiz biri, bilinmeyen bir tarihte
ölüm tarihini taşın alt kısmından kesici bir aletle kazımıştı.
Neyse ki, yaptığımız saha araştırması bu detayı gün yüzüne çıkardı
ve büyük titizlikle Osmanlıca Arap harflerinden Eski Türkçeye,
ardından da Yunancaya çevirdik.
Böylece, tam yüz on yıl sonra, duygu, saygı ve mutlulukla,
(Xanthi) İskeçeli Mehmet Şükrü Paşa’nın son sözlerini sizlerle paylaşmanın onurunu yaşayacağız.
MEHMET ŞÜKRÜ PAŞA’NIN MEZAR TAŞI
Ben de her mezar taşına, hangi dine ait olursa olsun, büyük saygı ve sevgiyle yaklaşıyorum.
İşte tam da böyle bir anlayışla,
saygıdeğer Sedat Karadayı Hocamız ile birlikte,
büyük ve eski Aşağı Mahalle Mezarlığı’nda tamamen tesadüf eseri
– belki kaderimiz, belki de saf niyetlerimiz sayesinde –
Mehmet Şükrü Paşa’nın mezarını bulduk.
Kalın bir kireç tabakasıyla (iki parmak kalınlığında sıva) kaplı olduğu için
okunması neredeyse imkânsızdı.
Mezar taşını kireçten temizledik, suyla yıkadık ve gömülme tarihinin ortaya çıkması için toprağı kazdık.
Bana göre, Paşa öncelikle başka bir yere defnedilmiş ve daha sonra şu an bulunduğu yere nakledilmişti.
Çünkü mezar taşı gereken özenle yerleştirilmemiş, eğri ve gelişi güzel bir şekilde konmuştu.
Ayrıca, kimliği belirsiz biri, bilinmeyen bir tarihte
ölüm tarihini taşın alt kısmından kesici bir aletle kazımıştı.
Neyse ki, yaptığımız saha araştırması bu detayı gün yüzüne çıkardı
ve büyük titizlikle Osmanlıca Arap harflerinden Eski Türkçeye,
ardından da Yunancaya çevirdik.
Böylece, tam yüz on yıl sonra, duygu, saygı ve mutlulukla,
(Xanthi) İskeçeli Mehmet Şükrü Paşa’nın son sözlerini sizlerle paylaşmanın onurunu yaşayacağız.
MEHMET ŞÜKRÜ PAŞA’NIN MEZAR TAŞI


İSKEÇELİ MEHMET ŞÜKRÜ PAŞA MERHUMUN MEZAR SENEDİ.BİR HAKİKAT VAR Kİ ALEM BULMAMIŞ ONDAN REHATANRININ MAHBUBU BİR KES MİLLETE KURBAN OLURFİKRİ AKDESDİ ANINÇÜN DAİMA ŞEFKAT-İ SEHAKİM ONA KAHR EYLEMİŞSE MUTLAKA SUZAN OLURMİLLETİYÇÜN HİCİR İLİNDE ÂL-Ü EVLADINDAN CÜDACAN VERİRKEN ALLAH ALLAH NEVHASI OLURBİR RACUL İDİ BEKLİYORDU HEP ADÜVVÜNDEN VEFALÎK GADDARIN İHANET DANESİ TÂBÂN OLURCİLVE-İ TAKDİRE BAK ZAİR BUGÜN SURET-İ NÜMAKABR-İ MEHMET ŞÜKRÜ PAŞA MİLLETE HİCRAN OLURRUH-İ MEHMET ŞÜKRÜ PAŞAYA LİLLÂHİL FATİHATARİH-İ ŞEHADETİ 26 AĞUSTOS


İSKEÇELİ MEHMET ŞÜKRÜ PAŞA MERHUMUN MEZAR SENEDİ.
BİR HAKİKAT VAR Kİ ALEM BULMAMIŞ ONDAN REHA
TANRININ MAHBUBU BİR KES MİLLETE KURBAN OLUR
FİKRİ AKDESDİ ANINÇÜN DAİMA ŞEFKAT-İ SEHA
KİM ONA KAHR EYLEMİŞSE MUTLAKA SUZAN OLUR
MİLLETİYÇÜN HİCİR İLİNDE ÂL-Ü EVLADINDAN CÜDA
CAN VERİRKEN ALLAH ALLAH NEVHASI OLUR
BİR RACUL İDİ BEKLİYORDU HEP ADÜVVÜNDEN VEFA
LÎK GADDARIN İHANET DANESİ TÂBÂN OLUR
CİLVE-İ TAKDİRE BAK ZAİR BUGÜN SURET-İ NÜMA
KABR-İ MEHMET ŞÜKRÜ PAŞA MİLLETE HİCRAN OLUR
RUH-İ MEHMET ŞÜKRÜ PAŞAYA LİLLÂHİL FATİHA
TARİH-İ ŞEHADETİ 26 AĞUSTOS
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder